H.OĞUZ AYDEMİR
     

Vatan Müdafaasında Bir Ömür - kentyasam.com - 22 Temmuz 2022

     
Basından
 

İş insanı Oğuz Aydemir ile 1 Temmuz 2022’de, Çeşme deniz tarihinin üç efsane amiralini, tarihi obje koleksiyonlarını, tarih ve kültür alanında saymakla bitmeyecek sosyal sorumluluk projelerini ve büyükbabası Hüseyin Hüsnü Paşa’nın anılarının yer aldığı kitabı konuştuk. 

Çanakkale Savaşı baskılı İpek mendil

Oğuz Aydemir’in İstanbul’da 1975 yılında bir antikacıda gördüğü 1897 Türk – Yunan Harbi için basılan ipek mendili almasıyla başlayan tutkusu, bugün Türkiye’nin tek ve dünyanın da önemli ipek mendil koleksiyonu olma ayrıcalığını taşıyor. 19. Yüzyıl’dan ve 20. Yüzyıl’ın başlarından kalma hatıra ipek mendillerden büyük kısmını İstanbul Sadberk Hanım Müzesi’ne bağışlamış. 

1800’lü yıllarda Avrupa’da başlayan ve Osmanlı’da da yaygınlaşan hatıra ipek mendil basımı tarihin ilginç ayrıntılarını belgeliyor. Tarihi olaylar, bağış toplama gibi çeşitli sebeplerle üretilen hatıra ipek mendiller propaganda aracı olarak da üretilmiş. Protesto etme amaçlı olarak kağıda değil de mendile basılan gazeteler bile olmuş. Osmanlı’nın son döneminde girilen savaşlar, yapılan anlaşmalar, 2. Meşrutiyet, Tanzimat Fermanı gibi olaylar ve Cumhuriyet döneminden Adnan Menderes’in başbakanlığı dönemine kadar basılmaya devam etmiş. 

 

Çanakkale Savaşı (19 Şubat 1915 – 9 Ocak 1916) için İngiltere’de basılan ipek hatıra mendil, ilginç ayrıntılar içeriyor. Gelibolu çıkarması öncesi basılan mendilde İngiliz savaş gemilerinin Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a ulaşması resmedilmiş. Mendilde şehirde çekilmesi planlanan sömürge bayrağına da yer verilmiş. 

Mayın gemileri dışındaki Osmanlı Donanması savaşa katılmamıştı. Türk bayraklı olsa da, Alman Genelkurmayı’nın emrinde olan Yavuz ve Midilli İstanbul’da demirliydi. Osmanlı donanması, 1897 Osmanlı – Yunan, 1911 Trablusgarp, 1912 Balkan, 1915 – 1916 Çanakkale ve 1919 – 1922 İstiklal Savaşları’nda da yoktu. 1909’da Osmanlı vatandaşı bir Rum olan George Averof’un Yunanistan’a hediye ettiği Averof zırhlısı Osmanlıya nefes aldırmazken, Balkanları, Ege Adaları’nın tamamını, Girit’i ve Kıbrıs’ı donanmamız olmadığı için kaybetmiştik.

Oğuz Bey ile Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nı kutladığımız bir günde görüşmemiz hoş bir tesadüf oldu. Kabotaj, Büyük Türkçe Sözlük’te “Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işi” olarak tanımlanıyor. Kabotaj haklarını yabancılara devreden devletlerin ve vatandaşlarının denizci olma şansı yoktur. Tarihte güçlü donamalara sahip ülkelerin dünyaya hükmetmelerini iyi okumak gerekiyor. Sir Walter Raleigh’in (1554 – 1618) “Her kim denize hakim olursa ticarete de hakim olur, her kim ticarete hakim olursa dünyanın zenginliklerine ve nihayetinde dünyaya hakim olur” sözü ünlüdür. 

Fransızlar 1096 – 1270 yılları arasında devam eden Haçlı Seferleri sırasında Şark’ta bazı ticari imtiyazlar elde etmişlerdi. Osmanlı Devleti de batılı ülkelere verdiği kapitülasyon ayrıcalıklarıyla kabotaj haklarını da devredilmiş olduğundan kıyılarında yabancı bandıralı tekneler hizmet görmekteydi. Donanma Haliçte çürümeye terk edilmişti. Batılı devletler 1908 sonrasında Hıristiyan tebaanın eğitim ve ekonomik gelişmesine katkı sağlamış, Osmanlı tebaası Türkler her alanda olduğu gibi denizcilikte de geri kalmışlardı.

Vatan müdafaasında bir ömür

 

Oğuz Bey’in 2021 yılında bastırdığı “Vatan müdafaasında bir ömür” isimli kitap büyükbabası Tümgeneral Hüseyin Hüsnü Aydemir’in (1888 – 1979) hatıralarını içeriyor. Bizim toplumumuzda bu tür kitapların yazılması pek yaygın olmadığından, ayrıca önemlidir. Kitabın kapağında askerleri denetleyen Mustafa Kemal Paşa’nın arkasında ve kitabın üst köşesinde Hüseyin Hüsnü Bey görülüyor. 

Mekteb-i Harbiye’nin son sınıfında iken 2. Meşrutiyet’in ilanı ve ardından gelen 31 Mart hadisesini görmüş, 20. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde memleketin kaderini tayin eden savaşlara katılmış, iki defa esir olmuş, esarette yılları geçmiş, savaş meydanlarında yaralanmıştır. Hizmetlerine mükafat olarak takdir edilmiş, kendisine madalyalar verilmiştir. Milli Mücadele sonrası askeri mektepte muallimlik yapması, bu sırada hukuk fakültesini ikmal ederek askeri hakim sınıfına geçmesi, Cumhuriyetin ilk yıllarında her ne kadar adli sınıfta olsa da yönetimdeki hadiselere yakın olması ona endişelerini yazma konusunda cesaret vermiştir. 

Hüseyin Hüsnü Paşa emeklilik dönemini İstanbul Kızıltoprak’taki evinde geçirmişti. Kendi terekesinden bazı belgeler başından geçen bazı hususları ve düşüncelerini yazmış. Hüseyin Hüsnü Paşa “Dikkat etmeli” başlıklı yazısında “Patrona Halil Türk değildi. Kösem Sultan Türk değildi. İpşir Paşa Türk değildi. İnhitat (gerileme) devrinin asıl alametifarikası bir kan bozukluğudur. Sadece Yeniçeri Ocağını yakmakla biz bu kanı tasfiye edemedik. Düne kadar bu böylece geldi” der. [1] 

“Fatih, 1453’de İstanbul’un fethinden sonra hazırladığı kanunname ile devlet içinde mutlak otoritesini kurmak için evvela hakim – i mutlak soylu vezir (Türk kökenli) Çandarlı Halil Paşa’yı ortadan kaldırmıştı. Ondan sonra bir tanesi müstesna bütün veziriazamlarını kul aslından gelen kimseler arasından seçmişti. [2] Sözlükte “esir, köle” anlamına gelen “kul” Osmanlı Devleti’nin kapıkulu askerleriyle, askerî ve mülki idarecileri için kullanılan terimdir. [3]

 

Osmanlı Devleti’nde mülkî ve askeri idarecilerin yetiştirildiği okul Enderun idi. Osmanlı merkez ve taşra bürokrasisine gerekli insan gücü kaynağını oluşturmak için kurulmuştur. Bu vasfı ile resmî Osmanlı ideolojisi veya zihniyetinin öğretilip geliştirildiği temel eğitim birimini teşkil ettiği gibi idari ve siyasî hedeflerin tayininde, devletin ana kurumlarının işleyişinde önemli bir yere sahip olmuştur. Buraya sadece devşirme yoluyla sağlanmış çocuklar alınmaktaydı. [4]

Devşirme Osmanlı Devleti’nde çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere Osmanlı tebaası bazı Hıristiyan çocuklarının bir kanun dahilinde toplanması işine verilen ad idi. Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilir, Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi. Ermenilerden ise sadece saray için çok az devşirme yapılırdı. [5] 

Osmanlı Devleti, asli unsurunu üst düzey yöneticilerini yetiştirdiği Enderun’a sokmayıp, tüm devlet makamlarına devşirmeleri oturtmuştu. Enderun 1826’da yeniçeriliğin kaldırılmasıyla eski önemini yitirip, 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında kapatılmıştı. Gayri müslimler, Batılıların da yardımıyla kendi eğitim kurumlarını oluşturup, ekonomik olarak gelişirken, Müslüman tebaa bunlardan mahrum kalmıştı. Enderun’dan dışlanan, eğitilmemiş asli unsur sıradan işlerle hayatını idame ettirmeye çalışmış, sosyo – ekonomik açıdan da gelişememişti. Denizlerde Türklere kıyılarda sandal ile balık avlamak veya saltanat kayıklarında kürekçi olmak kalmıştı. 

Çakabey ve 1071 öncesinde Anadolu’daki Türkler

1071 öncesi birçok Türk boyu Anadolu’ya yerleşmişti. Selçuklular’ın Malazgirt Savaşı’nı kazanmasındaki önemli etkenlerin başında Bizans ordusunda bulunan Türk kökenli savaşçıların Selçuklular’ın safına geçmesi gelmekteydi. 1071 öncesinde de Anadolu’da Türkler vardı. Bir dönem Bizans sarayında Hazar tarzı giyim moda olmuştu. 1071 için Oğuzların büyük kitleler halinde Anadolu’ya girdikleri tarih denebilir. Bu tarihten hemen sonra Çakabey’in donanma oluşturma çabasına girişmesi önemlidir. Moğollar da Anadolu’ya gelmişler ama donanma oluşturmayı düşünmemişlerdi. 

Türkler’in Müslümanlık öncesi tarihi yeterince bilinmemektedir. Yahudi inancını kabul etmiş Hazarlar, Hıristiyan veya Şaman Türkler yok sayılmaktadır. Bunlarla ilgili bilgileri Çin, Arap, Rus, Latin ve Bizans kaynaklarından alabildiğimiz için, tarihçilerimizin sadece Osmanlıca bilmeleri yeterli değildir. Güçlü bir donanması olduğu dönemde Bizans’ın tahtında oturan Hazarlı Leon (775 – 780) gibi Türk kökenli imparatorlar veya üst düzey komutanlar, askerlik yapan diğer Türkler ve 1924 yılındaki mübadeleye kadar aramızda olan Karamanlı Hristiyan Türkler araştırılmalı, Orta Asya bölgesinin Anadolu ile tarih boyunca sürekli temas halinde olduğu göz ardı edilmemelidir. 

Osmanlı Devleti’ne 1. Dünya Harbi sonrasında imzalatılan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması ile kapitülasyonlar ve kabotaj ayrıcalıkları korunmuştu. Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile kapitülasyonlar ve yabancı ülke gemilerine tanınan kabotaj ayrıcalığı kaldırılmıştı. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmişti. Bu yasaya göre akarsularda, göllerde, Marmara Denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verilmişti.

Oğuz Aydemir’in sosyal faaliyetleri

Oğuz bey ile o kadar çok konuyu ele aldık ki, bir solukta kitaplar dolusu bilgiyi önüme serdi. Bu yazıda konuşmamızın kısacık bir bölümünü ele alıp, tarihsel bilgileri de eklemiş oldum. 

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde ortağı olduğu şirketin çeşitli sosyal faaliyetlere destekleyici olması yanında, bazı projeleri de kendileri gerçekleştirmeyi düşünmüşler. 1992 – 1994 yılları arasında Atatürk’ün Büyük Nutuk’unda “fedakar bir vatansever” olarak nitelendirdiği Yahya Kaptan’ın (1891 – 9 Ocak 1920) Tavşancıl’daki anıtını, Osman Hamdi Bey (1842 – 1910) Müzesi’nin restorasyonunu, Roma ordularını yenen Hannibal’ın (MÖ 247 – MÖ 183/181) Eskihisar Kalesi’ndeki mezarını, 1999’da ise Çayırova – Hünkar Çayırı’nda vefat eden Fatih Sultan Mehmet’in 518. ölüm yıldönümünde, anıtının ve tuğrasının yapımını üstlenmişler. 

Aydemir’in Hırvatistan ve Türkiye’nin ortak mirasına ait çalışmaları sürüyor. Bu nedenle de 1994’de kendisine Hırvatistan vatandaşlığı verilmiş. 2013 yılının Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Piri Reis Yılı ilan edilmesi üzerine başkanlığını yaptığı Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı (TINA) ile Slovenya ve Hırvatistan’da sekiz adet Piri Reis sergisi açmış. 

İzmir Kültürpark’ta bulunan Tarih ve Sanat Müzesi binasında 30 Mayıs 2022 günü açılan, Oğuz Aydemir’in özel koleksiyonundan oluşan “Çeşme Deniz Tarihinin Üç Efsane Amirali Sergisi” halen devam etmektedir. Herkesin, özellikle çocukların ve gençlerin 30 Eylül 2022 gününe kadar gezilebilecek bu sergiye görmesi, cep telefonlarının QR okuyucularıyla Oğuz Bey’in sesinden her ayrıntıyı dinlemesi tarih bilinci açısından çok yararlı olacaktır. 

Oğuz Aydemir, TINA Vakfı gibi birçok sivil toplum kuruluşunun etkinliklerinde yer alarak ülkemizdeki kültür ve sanat faaliyetlerine destek vermeye devam ediyor. Bu etkinliklerinin tamamı, Oğuz Aydemir’in kişisel web sitesinde görülebiliyor. [6] 

Kaynaklar:

1- Hüseyin Hüsnü Aydemir, Vatan müdafaasında bir ömür, 2021.
2- Halil İnalcık, Siyasi ilimler ve hukuk, Osmanlı hukukuna giriş, Örfi – sultani hukuk ve Fatih’in Kanunları, sa 110, 1958. 
3- İslam Ansiklopedisi – https://islamansiklopedisi.org.tr/kul—osmanli
4- https://islamansiklopedisi.org.tr/enderun 
5- https://islamansiklopedisi.org.tr/devsirme 
6- http://oguzaydemir.com

Kaynak: kentyasam.com

 

 
© 2013 Her hakkı saklıdır | oguzaydemir.com