H.OĞUZ AYDEMİR
     

Kibele’nin bereketli denizleri - Milliyet Gazetesi - 24.07.2022

     
Basından
 
Türkiye’nin toprakları gibi denizleri de zengin bir tarih barındırıyor derinliklerinde. Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı da 1999’dan bugüne denizlerimizdeki tarihi zenginliklerin araştırılması ve tanıtılması için çalışıyor.

Dünya tarihinin zümrüt gözlü sultanı Anadolu’da, hayatın ve bereketin sembolü Kibele’nin tüm ihtişamıyla aydınlattığı denizlerimizin zenginliği dillere destandır. Orada tarihin sonsuzluğunda unutulan nice eser, gün ışığıyla buluşmak için ana tanrıçanın beşiğindeki soylu bir prens gibi sırasını bekler. Güneşin kavurduğu topraklarda, Şanlıurfa’nın kuzeydoğusunda yer alan Örencik Köyü yakınlarında devam eden kazılar, bilinen tarihin sıfırlandığını ve ezberlerin bozulduğunu tüm dünyaya duyurdu. Göbeklitepe’de 1995 yılında başlayan kazılar sonucu Neolitik Çağ’a ait bir yığın eski bilgi adeta tarihin çöp sepetine atıldı. Anadolu’nun bu zengin geçmişinin sadece kara ile sınırlı olduğu düşünülmemeli. Çünkü üç tarafı denizlerle çevrili cennet ülkemiz, sualtı arkeolojisi alanında da son derece önemli bir yere sahip. Örneğin, Gelidonya Batığı, 1954 yılında Antalya Körfezi’nin batısında bulunduğunda M.Ö. 13. yüzyıla uzanan müthiş bir tarihi keşif gerçekleştirildi. Sualtı tarihinin en önemli keşiflerinden biri olan Uluburun Batığı ile de M.Ö. 14. yüzyıla uzanıldı. Günümüzde Marmara’da Geç Roma ve Bizans Dönemi’ne ait keşfedilmeyi bekleyen kim bilir neler var.

Zira İstanbul, Giresun, Sinop, Muğla, Antalya, İzmir, Mersin, Aydın gibi denizle bütünleşen kentlerimiz başta olmak üzere Hopa’dan İskenderun’a kadar maviliklerde yatan arkeolojik eserler ülkemizi her daim gözde kılıyor. Sadece, İstanbul’daki Yenikapı kazılarında bulunan eserler bile sahip olduğumuz müthiş zenginliğe dikkat çekmek için yeterli. Demem o ki Anadolu, sadece toprakları ile değil Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan bereketli denizleriyle de açık hava müzesi gibi.

Yürütülen çalışmalar
Rahmet ve saygıyla andığım Güngör Dilmen’in efsunlu kalemiyle hayat verdiği “Ben Anadolu” adlı eserinde atıfta bulunduğu gibi sahip olduğumuz topraklar ve doğal olarak denizlerimiz, dünya kültür mirası için muazzam bir değer oluşturuyor. İşte bu nedenle sualtı arkeolojisi alanında başarılı çalışmalara imza atan önemli bir kuruma sahibiz. Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı, 1999’dan günümüze uzanan süreçte ülkemizin sesini dünyaya duyurmaya devam ediyor. Katkı sağlayanları kutluyorum. Vakıf Başkanı Oğuz Aydemir’le geçtiğimiz günlerde uzun uzun sohbet ettim. Sualtı arkeolojisi ve denizcilik tarihi konusunda onlarca eserin gelecek kuşaklara aktarılmasında maddi ve manevi katkısı olan, ay yıldız yürekli, sözünü sakınmayan bir aydınla konuşmak ufuk açıcı oldu. Peki, neyi amaçlıyorlar? Oğuz Aydemir, şunları vurguluyor: “Gayemiz, Türkiye ve denizlerimizdeki arkeolojik zenginlikleri dünya kamuoyu ve bilimsel kurumlara anlatmak. Bu meyanda yurt içi ve dışı yayınlar, konferanslar, paneller, seminerler, açık oturumlar, sempozyumlar, kurslar, fuarlar, şenlikler, sergiler, festivaller, toplu inceleme gezileri gibi sanatsal etkinlikler ve toplantılar düzenlemek. Ayrıca, Kültür Bakanlığı’nın izin ve denetimi altında yapılacak olan araştırma, kazı, konservasyon ve sergileme faaliyetlerinde bulunan yurt içi ve yurt dışı bilimsel kuruluşlara, müzelere, üniversitelere destek sağlamak ve sağlanmasına yardımcı olmak. Bakanlığın onayı ve denetimi altında karasularımızda bilimsel yöntemlerle günümüzün teknolojik olanakları ölçüsünde sualtı araştırmaları ve kazıları yapmak.” Yol haritaları bunlarla sınırlı değil. Aydemir, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sualtı arkeolojik eserlerimizi tespit etmek, mevkilerini gerekli mercilere bildirerek korunmaya alınmalarını sağlamak. Hâlihazırda bu konuda faaliyet gösteren müze ve kuruluşlar ile iş birliği yapmak ve bunlara destek sağlamak. Bu tip müzelerin ve kültürel faaliyetlerin çoğalmasını sağlamak, yeni girişimlere fırsat verecek önlemleri almak. Bu meyanda denizlerimizde görülen ve hızla yayılmakta olan sualtı kirliliğini önleyici tedbirler almak, alınmasını sağlamak ve bu konuda diğer kuruluşlar ile iş birliği sağlamak. Vakıf amaç ve çalışma konularındaki eğitim ve öğretim kurumlarını geliştirmek ve bu amaçla öğrenciler yetiştirmek için burslar vermek.” Bugüne kadar neler yaptıklarını öğrenmek istiyorsanız tinaturk.org sitesini incelemenizi öneririm. Kısaca özetlemem gerekirse, onlarca eserin gelecek kuşaklara aktarılması, her biri diğerinden kıymetli nice kitabın kamuoyuna sunulması, görkemli sergiler, etkili konferanslar vs. Yolları açık olsun.


KAYNAK: MİLLİYET GAZETESİ

 
© 2013 Her hakkı saklıdır | oguzaydemir.com